10 Aralık 2018 Pazartesi

2023 EĞİTİM VİZYONU


 

Ülkemin “Kültür Taşıyıcıları” Saygıdeğer öğretmen arkadaşlarım;
          23 Ekim 2018 Eğitim Vizyonu tanıtım toplantısının ardından, tüm paydaşlarımızın malumu olması hasebi ile yapılandırmacı eğitim anlayışıyla, komple çabayı gerektiren bir “eğitim vizyonu” süreci içinde bulunmaktayız.21.yüzyıla yaraşır bir hız ve ivme  içerisinde, eğitim yönetiminin kalbi ve diğer süreçlerin ekseni olan bu iyileştirme kararının, elbette kontrollü ve başarılı bir şekilde tatbik ve takip gerektirdiği aşikardır. Bilginin taşıdığı değeri ve bireyin var olan deneyimlerini dikkate alarak, bireyin yaşama etkin katılımını, doğru karar vermesini, problem çözme becerilerini destekleyen ve geliştiren bir yaklaşım sergilememiz elzem. Gelişen ve değişen dünyada özellikle teknolojik anlamda yaşanan yenilik ve inovasyonlar, eğitimde de gözden uzak tutulamaz ve görmezden gelinemez. Başarılı insanların yaşadığı, bireysel mutluluğun ön plana çıktığı, gelişmiş bir Türkiye için nitelikli eğitim inovasyonunun bir an önce hayata geçirilmesi kaçınılmaz bir hal almıştır. Ancak, hayaller ve becerileriyle, insanı çevreden soyutlamadan, ötelemeden, bütün olarak değerlendirebileceğimiz bir varlık olarak bakmamızı gerektiren bu süreç, oldu bittiye getirilmeden sürekli iyileştirmeye açık bir şekilde hayata geçirilmeli.
         Bu doğrultuda  3 yıl içinde  3 aşamalı olarak hayata geçirilmesi planlanan ve tüm bakanlık ve okullar bazında, genel anlamda, topyekûn bir seferberliğin öngörülmekte olduğu “2023 Eğitim Vizyon Belgesi Felsefesi” 3 ayrı noktaya dikkat çekmektedir.
·       Eğitim Vizyonunda, insanın şahsiyet gelişimi ile ilgili olarak; akademik becerilerinin sağlanabilmesi için, “Çift Kanatlı Varlık” metaforu kullanılmıştır. Bu metaforla, “akademik becerilerle değerler eğitiminin ortak olarak” bireylere verilmesi sonucu, şahsiyetlerin geliştirilebileceği anlaşılmaktadır. Pratikten uzaklaştırılmış bir eğitim sisteminin de başarılı olamayacağı düşünülmektedir. Hem teorik, hem de pratik yönden çift yönlü olarak 21. y.y becerileri doğrultusunda harmanlanan verilerle, bireyin geliştirilebilmesi, içinde bulunduğumuz “Tekillik Çağı”’nın gereğidir.Bireye uygun eğitsel çalışmalarla pekiştirilen kalıcı öğrenmeler ve değerler eğitimini de içeren beceri eğitimleri ile hazır bulunuşluk düzeyinin geliştirilebileceği aşikardır. Hedef ve uygulamaların sistematikleştirilmesinin başarı için olmazsa olmaz olduğu noktası da,  temel felsefe olarak ele alınmaktadır.
·         II. Olarak Eğitim Vizyonunda; Her yönden gelişim için öncelikle, 'bireyin kendini keşfetmesine' olanak sağlayıcı bir eğitim yolunun izlenmesi zaruriyeti ele alınmıştır. Bu zorunluluk, “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır? ”,diyen Türk İslam düşünürü ve tasavvuf şairi Yunus Emre’nin 13. y.y.’dan beri bilinen bu şiirini aklımıza getiriyor. Temel politika olarak eğitim sistemimizden,  öğrenciyi tanımaya yönelik eğitimlerle, ilgi ve istidatlarını ön plana çıkartıcı, veriye dayalı, başarının mutlak olduğu bir yol haritasına vurgu yapılıyor. Bu doğrultuda yapılacak çalışmalarda, öğrencilerin, zihinsel, psikolojik ve psikomotor v.b. becerilerinin geliştirilebilmesi noktasında, “mizaç temelli eğitim modeli” öngörülmektedir.
·         Vizyonun III. Dinamiği ise; ”Öğretmenlerin de öğrenmeye ihtiyacı vardır”, sözü ile özdeşleşen yönüdür. Bireyin yetenek ve yeterliliklerini ortaya çıkartmaya yönelik, yenilikçi öğretilerle ve eğitim yöntem ve teknikleriyle de desteklenecek, “Eğitim Vizyonunun” eğitim katalizörleri elbette ki öğretmenlerdir. Eğitimde nitelik önemli bir unsurdur. Eğitim camiasının çıktılarının insan olduğundan yola çıkarak; Yusuf Has HACİB muhteşem eseri Kutadgu Bilig'de “insanın asil olmasını sağlayan faktörler olarak, aklı, bilgiyi, fazileti ve dili ön planda tutan bir yaklaşım sergilemektedir. Akıllı, bilgili ve faziletli insanın kendisine uygun düşmeyen şeyleri yapmayacağını” belirtir. “Şahsiyeti ancak ve ancak yine bir şahsiyet inşa eder” yaklaşımı ile insanlık adına çalışan ve insanlara yararlı olan meslek gruplarının başında gelen eğitimci ve öğretmenlerin,  hem kendi ve hem de iştigal ettiği alan gereği, toplumu oluşturan tüm bireylerin lehine çalışmalar yapması kaçınılmazdır. Çünkü iyi ve doğru hareketlerin seçilip yapılması, bu meslek grubundaki şahsiyetlerin vasıtasıyla gerçekleşecektir.
 

         Ez Cümle; Biz eğitimin niteliği için kafa yoranlar,ülkemizin bekası ve insanımızı gelecekte mutlu, üretken bireyler olarak görebilme şiarımızla; etkili yönetişim, kısa devre yöntemi de denen çapraz yönetim ilkesi, işbirliği ve uzmanlaşma ilkelerini de uygulayarak  “2023 Eğitim Vizyonu”  içeriklerinin  idamesinde gelişim için ışık tutabiliriz... Şimdi daha çokkk, daha elzem, "küçük bedenlerdeki kocaman yüreklerin hayallerini inşa etmelerine izin vermeye",  21.y.y eğitim dinamikleri ile bezenmiş, çok hassas ve özenli ama bir o kadar da cesur yürekli adımlara ihtiyacımız var.                                                                                         

 
 
                                                                                                                                 S.Y./KASIM/2018
 

21 Kasım 2018 Çarşamba

Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onunda aslı ayrandır....


          Yusuf Has HACİB muhteşem eseri Kutadgu Bilig'de insanın asil olmasını sağlayan faktörler olarak; aklı, bilgiyi, fazileti ve dili  ön planda tutan bir yaklaşım   sergilemektedir.Akıllı, bilgili ve faziletli insanın kendisine uygun düşmeyen şeyleri yapmayacağını belirtir. Bir insanın asilliği bırakmaması ve bütün insanlara karşı daima insanlık göstermesi gerekir. İnsan, insanlara karşı, insanlık yaparak hayvan olmaklıktan kurtulabilir. İnsanlık adına çalışan ve insanlara yararlı olan insan insandır. O halde insan, hem kendi ve hem de insanların lehine çalışmalıdır. İnsanlık edene, insanlık göstermelidir. İnsana insanlığı nispetinde muamele edilmelidir.Vefalılık ve vefa göstermek, insanlığın şiarındandır. İnsanlar birbirlerine ancak insan olarak benzerler. İnsan, gece gibi karanlık bir eve benzer. Ancak bu insan için akıl, bir meşaledir ve onu aydınlatır. Çünkü insanı her türlü kötülüğü yapmaktan alıkoyacak olan şey, aklı ve aklı dolayısıyla elde ettiği bilgisidir.

         Bunun dışında insandan insana bir çok fark vardır. iki türlü insan vardır ki, bunlardan biri "bey", diğeri de âlimdir. Bu her iki insan da insanların en seçkini, en yükseği ve en başıdır. Bu insanların dışında kalanlar, bilgisi az veya hiç olmadığı için daima, tebaa sayılırlar. Burada "bey" den kasıt, kendisine "kut" gelmiş insandır. Kendisine "kut “gelmiş ve bahşedilmiş insan, kendisine "kut" gelmeyen ve bahşedilmeyen insandan her zaman ve her yerde üstündür ve değerlidir. Şayet insan, insan olup insan adını almak istiyorsa bunlardan birini seçmesi gerekir. Bu ikisinin dışındaki insanlardan insanın, her zaman ve her yerde uzak durması ve kaçınması gerekir. Çünkü "bey" kılıcı eline alıp, halkı itaat altında tutar, “âlim" ise kalemi eline alıp, insanları, iyi ve doğru yola götürecek bilgileri yazar, bu bilgilerle halkı aydınlatır ve böylece insanların iyi ve doğru yola girmelerine vesile olur. Dünyada iyi ve doğru düzenin kurulması, iyi ve doğru hareketlerin seçilip yapılması, bu insanlar vasıtasıyla gerçekleşecektir.

          İnsan-ı Kamil   tasavvufta insanın ulaşabileceği en üst makam olarak betimlenir. Allah’ın "onun duyan kulağı olurum, o benimle duyar; gören gözü olurum o benimle görür; eli olurum o benimle dokunur; ayağı olurum o benimle yürür; kalbi olurum o benimle anlar; söyleyen dili olurum o benimle konuşur, ne dilerse onu yerine getiririm, herhangi bir şeyden bana sığınırsa ben onu muhafaza ederim" dediği kişidir. Eşrefi mahlukata, yaratılmışların en hayırlısı olan insana, farklı bir açıdan bakacak olursak; bu âlemin yaratılma sebebi ‘İnsan-ı kamil' değil mi? O'na kulluk etmek için yaratıldığımıza göre, insan-ı kamil olma yolunda ceht göstermek de yaratılmanın amacına gerçek manada rücu' etmek değil midir?...

UNUTMADIM ÖĞRETMENİM......

            Parmak izi gibidir yaşamın anlamı, sadece kendine has ve kendine özgülük, özgünlük, özerklik gerektirir, otonomi barındırır. Her insan gibi öğretmenin yaşamının anlamı da, kendine özgü yaşam öyküsünde saklıdır….
         Eğer yaşam öykümüz “Denetim odaklı”-“Korku kültürü” içinde oluşmuşsa otoriteye yaranma ve kendinden aşağıdakileri denetleme tavrı doğal olarak baskın olacaktır. Eğer yaşam yolculuğumuz, “Gelişim odaklı”-“Saygı, sevgi, hakkaniyet, halden anlama, sorumluluk, işbirliği, dürüstlük, istikrar, özgünlük,  yenilikçilik, gibi değerler kültürü” içerisinde oluşmuşsa, mesleki açıdan öğretmenden, gücünün kaynağını oluşturan bu değerlerle hareket etmesi, öğrencisinin potansiyeline bu değerleri temel alarak bakması beklenir.
        Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin öğretmenleri de değişen ve yenilenen dünyada diğer mesleklerde olduğu gibi, dokunduğumuz ve de dokunacağımız hayatlar için; genelde gelecekten bugünü tasavvur edebilecek bilinç oluşturabilmek adına, özelde ise mesleki deformasyona uğramamak amacı ile bir yeniden doğuş süreci yaşamamız gereken günlerden geçiyoruz. Zamanla yarışılmayacağının, zamanla barışılacağının öğrenilip, öğretilmesini gerektiren bir eşikteyiz. Yaşadığımız bu yenilenme sürecine evrensel bir bakışla bakıp, eğitim yöntem ve tekniklerine, yeni teknolojilere yaban kalmadan evrilmemiz gereken süreç. Asimile olmadan yeni nesil öğrenmeyi öğretmeyi gerçekleştirebilmek adına, bizi besleyen aynı zamanda da, gelişmekten geri durduran, “Denetim Odaklı”, otoriteyi baz alan “korku kültürü”’nden, 18- 20.y.y öğretilerinden, eski  alışkanlıklarımızdan, geleneklerimizden ve anılarımızdan kurtularak yoğun bir mücadele ile iyileştirmeyi hedef alan, “Gelişim Odaklı değerler kültürü” ile gelişmek zorundayız. Geçmişimizde var olan bu değerleri, hasletleri ortaya çıkaran, ancak yine geçmişin gereksiz safrasından kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlarından  tam olarak yararlanabiliriz.
        Bilgi toplumuna geçiş yılları. Nesnelerin interneti 1991 yılında, Cambridge Üniversitesi’nde onlarca akademisyenin bulunduğu bir yerleşkede, herkesin kullanımına sunulmuş sadece 1 adet kahve makinesi bulunmaktaymış. Kahve makinesinin bulunduğu kattaki çalışanlar için olmasa da, diğer katlarda çalışan akademisyenler için, onlarca basamak merdiven çıkıp, kahve makinesinin içinin boş olduğunu görmek, büyük hüsran yaratıyormuş. Bunun üzerine, bir grup akademisyen dakikada 3 görüntü yakalayan ve bu görüntüleri bilgisayarlarına aktarmasını sağlayan bir sistem tasarlıyorlar. Böylelikle her akademisyen, kahve miktarını çevrimiçi ve gerçek zamanlı görerek, “Nesnelerin Interneti’”nin ilk temellerini atmıştır. Ardından gelen süreç “Hücresel Taşıma Sistemi” süreci ve daha sonra da “Otonom Etkileşim ve Sanallaştırma” süreçleri.2020 yıllarının Otonom- Etkileşim sürecinin eşiğindeyiz beşeriyet olarak.
         Benim mesleki yaşam skalamda da bu yenilenme sürecine geçiş dönemlerinden, yol ayrımlarımdan birisi olarak gördüğüm, etkilendiğim, bir hatıram var geçmişe dair. Yıllar önce… Yıl 1999.Aradan tam 19 yıl geçmiş. Ama bendeki, yüreğimdeki tazeliği kapanmamış, daha dün gibi buruk bir hüzünle anımsıyorum;
          Meslek hayatımda bilgisayarla ilk haşır neşir olduğum dönemler. “Halk Eğitim Merkezinde kurs başlamış, bilgisayar öğretiyorlar” dediler. Ancak Hizmetiçi eğitimlerle değil, isteğe bağlı, hafta sonu cumartesi pazar, ücreti mukabilinde 3-4 aylık bir kurs. Çocuğum küçük ama öğrenmek de istiyorum. Kursa kaydoldum. Bilgisayar öğretmenimiz oldukça bilgili ve her şeyi öğreteyim diye uğraşıyor bilgisayara dair. Okulda da idari görevim var. Çalıştığım kurumda bulunan 6 Müdür yardımcısından en genç, en yeni olanı, yani; zurnanın son deliği olan ben. Diğerlerine göre üniversite mezuniyetim daha yeni, ancak onlarda tecrübe, mesleki yaşanmışlıklar oldukça fazla, yani kıdemliler ve gündemdeler, görmüş geçirmişler…. Derken, benim kurs bitti, mutluyum “hayatımda farklı bir dokunuş” diye düşündüm, bilgisayarın yaşantımızdaki yarınlarını, geçireceği evrimi bilmeden. İşte tam o günlerde,  okula nereden geldiğini hatırlamadığım bir masa üstü bilgisayar geldi. Okul Müdürümüz biz idarecileri toplayıp da odasına, gelen bilgisayarı göstererek; “Arkadaşlar okulumuza gelen bu bilgisayara okul öğrenci bilgilerimizi girmemiz gerekiyor” dediğinde o an nasıl heyecanlandığımı anlatamam. Niye mi? Dedim ya, gelişim odaklı bir öğretmen olarak, Halk Eğitim Merkezi’nde kursa başlamışım ve “Bilgisayar İşletmenliği ”sertifikası alarak mesleğimde bu yeni teknolojiyi kullanabileceğim bir fırsat gelmişti. Beklentim, bu bilgisayarı kullanmama izin verileceği yönünde idi. Ancak Okul Müdürümüzün odasında itina ve özenle baş köşeye konuşlandırıp, üstüne  örttüğü beyaz dantel bir örtüyle de, ayrı bir özerklik verdiği bu kare kutu masa üstü bilgisayar, bir diğer Müdür Yardımcısının emanetine verilmişti. Üstelik Müdürümüzün bir tabu gibi; “Arkadaşlar bu bilgisayar çok değerli ve hassas, herkesin kurcalamaması gerekiyor, bozulmasın, aman dikkat edelim” deyip denetlemeci  odaklı, korku kültürünü vererek, temkinli bir şekilde daha emniyetli gördüğü, Erdal Beye teslim edişi dün gibi aklımda. Çok prestijli, çok önemli bir emaneti devralmıştı o zamanki şartlara göre Erdal Bey… Belli bir süre sonra başmüdür yardımcımızın ”Arkadaşlar bilgisayar icat edildi, mertlik bozuldu, ”deyişi, “ilk okul paket programı” kullanma çabalarından sonraki hayal kırıklığı cümlesi olmuştu, akıllarda kalan.
Nereden nereye?..,ve ben bir şeyi daha unutamıyorum o günlere dair…;Aynı yıl, 1999 yılı, hepimizin malumu,17 Ağustos’ta saat 3.02’de tarihin en ağır depremlerinden birine, Kocaeli’de, o 45 saniyeye şahitlik edenlerden olma, deneyimini de yaşatmıştı mutlak kader bana. İşte benim hayatımdaki ilk bilgisayar öğretmenim, değerli hocam Ahmet Bey, bu büyük afette, Hakkın rahmetine kavuşmuştu.

                      RUHUNUZ ŞAD OLSUN, ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN, UNUTMADIM SAYGIDEĞER ÖĞRETMENİM ……..
         Bu güne kadar hayatıma küçük-büyük dokunuşları olan, resmi-gayri resmi o rolü üstlenen tüm  öğretmenlerime ve tüm meslektaşlarıma saygılarımla ithaf olunur….

                                                                                                                           S.Y/2018-Kasım

   

13 Şubat 2018 Salı


Selamm değerli arkadaşlar;21. y.y. becerilerimize biraz da olsa katkı olması babından;Hadi gelin birlikte Endüstri Tarihine Kısa Bir Yolculuk yapalım, Endüstri 4.0 nedir ve nasıl hayatımıza adapte oldu,Peki bu gelişme nasıl oldu? gibi soruların cevaplarını almaya çalışalım;
Kısacası; Almanya’dan yükselen Endüstri 4.0, gelişmiş ülkeler için yeni bir umut ve iyi bir örnek olarak konumlandırılıyor. Çin, Almanya’nın liderliğinde başlayan Dördüncü Sanayi Devrimi’ni en kısa zamanda yakalamaya odaklanan ülkeler arasında yer alıyor.Modern teknolojinin gelişmesiyle 3D yazıcılar drone’lar ve makinelerin, otomasyon sistemlerinin gelişmiş internet teknolojisi ile mobil cihazların yaygınlaşmasıyla beraber kendi aralarında daha uyumlu haberleşerek hatasız bir üretim sistemi meydana getirerek günümüz Teknolojisi Endüstri 4.0 çağına ulaşmıştır.
İlk olarak, 2011 yılında Hannover Fuarında Alman hükümetinin üretim ve bilgisayarlaşmaya teşvik etme ve ileri teknolojiyle yapılandırma projesi olarak kabul edilen sanayi gelişimine "Endüstri 4.0" denilmektedir.Ülkede 200 milyon Euro bütçe ayrılan bu süreç, devlet tarafından da büyük destek görüyor.
 4.Sanayi devrimi olarak da adlandırılan Endüstri 4.0 dan önceki gelişmeler nasıl olmuştur? Biraz da bunlara göz atalım;
Endüstriyel devrim süreci geçmişten günümüze 4’e ayrılıyor.

 1*Endüstri 1.0 olarak da adlandırılan birinci süreçte; su ve buhar gücü kullanımı ile çalışan mekanik sistemler vardı. ( 1750 – 1830 yılları arasında İngiltere’de çıkmıştır.)
2*Endüstri 2.0 olarak isimlendirilen ikinci süreçte  ise; elektrik enerjisinin kullanılmaya başlaması ile seri üretime geçiş oldu. (1870 İlk hareketli band sistemi kullanımı)
  • (19. Yüzyıl) 1840 Telgraf ve 1880 Telefon İcatları
  • 1920 Taylorizm (Bilimsel yönetim)
3*Üçüncü ve şu an genel olarak yaşanan endüstri 3.0 süreci ise;  elektronik ve bilişim teknolojilerinin entegre kullanılması ile başladı. (1969 İlk programlanabilir yönetim sistemi SPS).
  • 1971 İlk mikro bilgisayar (Altair 8800)
  • 1976 Apple I (S. Jobs ve S. Wozniak)
4*Dördüncü Endüstri Devrimi – Endüstri  4.0 olarak nitelendirilen yeni   süreçte ise; sanal ve fiziksel sistemler entegre olarak kullanılmaya başlandı. İnternete bağlı her nesnenin üretim alanında daha fazla kullanımını içeren bu trend ile birlikte endüstriyel alanda köklü değişimler oluyor.İnternetin üretimde kullanılması, iş geliştirmeden mühendisliğe, birçok yeniliği de beraberinde getirecek.
  • 1988 AutoIDLab. (MIT)
  • 2000 Nesnelerin İnterneti
  • 2010 Hücresel Taşıma Sistemi
  • 2020 Otonom Etkileşim ve Sanallaştırma
Kısaca özetleyecek olursak,
1.     Sanayi devrimi yani Endüstri 1.0’ı üretimin makineleşmesi,

2.     Sanayi Devrimi yani Endüstri 2.0’ı üretimin serileşmesi,

    3.Sanayi Devrimi yani Endüstri 3.0’ı üretimin otomasyonu  ve sayısallaşması olarak tanımlayabiliriz.

   4.Sanayi Devrimi olan günümüz trendi Endüstri 4.0 genel olarak 3 yapıdan oluşmaktadır. Bunlar;
  • Nesnelerin İnterneti
  • Hizmetlerin İnterneti
  • Siber – Fiziksel Sistemler
·         Endüstri 4.0 ya da 4. Sanayi Devrimi, teknolojilerin ve değer zinciri organizasyonları kavramlarının kolektif bir bütünüdür. Birçok çağdaş otomasyon sistemini, veri alışverişlerini ve üretim teknolojilerini içeren kollektif bir terimdir. Yani bu yapı için; Siber-Fiziksel sistemlerin kavramına, nesnelerin, internetine ve hizmetlerin internetine dayanır ve akıllı fabrikalar vizyonunun oluşmasına büyük katkı sağlar, demek mümkündür.Bugün için; nesnelerin interneti, internetin hizmetleri ve siber-fiziksel sistemlerden oluşan bir değerler bütünüdür.Bu devrim, üretim ortamında her bir verinin toplanmasına ve iyi bir şekilde izlenip analiz edilmesine olanak sağlayacağı için daha verimli iş modelleri ortaya çıkacaktır.
Gelecekte hangi oluşumların temeli olacağı şimdilik belirsiz ama…

 Endüstri 4.0 ile modüler yapılı akıllı fabrikalar kapsamında, fiziksel işlemleri siber-fiziksel sistemlerle izlemek, fiziksel dünyanın sanal bir kopyasını oluşturmak ve merkezi olmayan kararların verilmesi hedeflenmektedir. Nesnelerin interneti sayesinde siber-fiziksel sistemler birbirleriyle ve insanlarla gerçek zamanlı olarak iletişime geçip işbirliği içinde çalışabilecektir. Hizmetlerin interneti ile hem iç hem de çapraz örgütsel hizmetler sunulacak ve değer zincirinin kullanıcıları tarafından değerlendirilecektir. Bu gelişmelerle üretim tesisleri; makinelerini, depo sistemlerini, araç-gereçlerini küresel ağlara dönüştürecekler. Üretimde akıllı cihazlar birbirleri ile gerçek zamanlı etkileşim kurarak daha verimli halde çalışacaklar. Böylece ürün geliştirme aşamasında;  tasarımdan gerekli malzeme kullanımına, pazarlamadan sevkiyata birçok süreçte daha şeffaf ve birbirine bağlı bir sistem kurulacak. Birbiriyle konuşan, bağlantılı ma­kineler ürünün kalite kontrolünü yapıp üretim sürecindeki hataları daha hızlı tespit etmeyi sağlayacak .Tüm bu sürecin yönetildiği akıllı fabrikalarda büyük veri anali­ziyle üretim daha verimli hale gelecek.
Peki Endüstri 4.0’ın faydaları nelerdir?
  • Sistemin izlenmesinin ve arıza teşhisinin kolaylaştırılması
  • Sistemlerin ve bileşenlerinin öz farkındalık kazanması
  • Sistemin çevre dostu ve kaynak tasarrufu davranışlarıyla sürdürülebilir olması
  • Daha yüksek verimliliğin sağlanması
  • Üretimde esnekliğin arttırılması
  • Maliyetin azaltılması
  • Yeni hizmet ve iş modellerinin geliştirilmesi
 
Sistemler insan iş gücünden ziyade daha çok teknoloji odaklı akıllı makine kontrolüne geçecek ve böylelikle otonom fabrikalar kurulabilecek. İş gücü sayısı azalacak ve bu noktada sosyo-ekonomik değişimler baş gösterecek. Niteliksiz işçi sınıfı neredeyse bitecek.