27 Şubat 2013 Çarşamba

NE KADAR ZAMANIM KALDI???

Tamire Zaman Var Mı?
Doğan Cüceloğlu nun eğitimdeki katılımcılarla aralarındaki konuşma:
Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
Katılımcılardan Biri: Allaha şükür, hocam, bildiğimiz kadarı ile yok.
Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani yedi milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar:
Katılımcılardan Biri: Ölüm.
Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan sonra gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Diğer hiç biri insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar.

Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır. Şu şekilde devam edelim: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?Katılımcılardan Biri:Hayır
Cüceloğlu: Şu saniye içinde olma olasılığı var mı?Katılımcılardan Biri:Var.
Cüceloğlu: Yarın?Katılımcılardan Biri:Evet.
Cüceloğlu: 30 yıl sonra?Katılımcılardan Biri:Olabilir.
Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?
Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle hiç bakmamışlardır.
Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?Katılımcılardan Biri: Yoktur hocam.
Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz, az sonra telefonumuzun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar.
Katılımcılardan Biri: Hocam konuyu değiştirsek?
Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?Katılımcılardan Biri:Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.
Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular,tartışma ya da gerginlik konusu yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona "yüreğinizin taa derininden gelen bir "seni gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?Burada bazı katılımcıların ağladığı olur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.
Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim?" diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?



                                                       ………………………………………..

12 Şubat 2013 Salı

SU GİBİ......



  Bir an için su olduğunu düşün; Su denli yararlı ve su denli çok, tükenmez....İnanıyorum ki gerçekten de öylesin.
Suyun yanında olanlar, suyu en az içenlerdir. Çünkü; "su nasılsa burada, gerek yok ki suyu kana kana içmeye "diye düşünürler...Tıpkı, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi! İster çeşmeden ak, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu çağla; dibi olmayan kovayı dolduramazsın yani seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın. Unutma daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin, gürültünün parçası olursun yalnızca.
  Yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, zaman yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de fikrini bildireceğin kişinin "kıyıya yanaşmasını" bekleyeceksin!..Dönmeyeceksin "Ben canım isteyince giderim iskeleye, vapurda o saniye gelmek zorunda!.."Demeyeceksin "Ben aklıma geleni aklıma geldiği biçimde söylerim. Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda!. Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın, âmâ değil işte ,öyle değil. Ağzını açıp "şelaleden dökülen suyu "içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç? Ya da önüne çıkan ağaçları bile sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü?
Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler, beyni olan her canlı gibi!
   Sen, hep bir su olduğunu düşün gene de. Su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez...Ve su gibi yaşam kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!
Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardak bardak bölebiliyorsan, çarpabiliyorsan küçük mutlulukları, toplayabiliyorsan birbiriyle tıpkı matematik gibi, yaşam verirsin kendine ve de çevrene...Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve kaçılan olursun, kendinden de kaçarsın, seller,afetler gibi.
  Ama yine de su gibi "bir küçük bardağın" içine sığdır kendini ki; girebilmeyi öğren insanların damarlarına.....Su gibi Aziz Ol Emi.....
                         Güzel paylaşımlarla, insan insana kalabilmek ve güzel ülkemizi daim kılabilmek adına....