İnovasyon kısaca ürün, üretim yöntemi, pazarlama yöntemi ya da organizasyonel yapılanmalarda yeni ya da önemli ölçüde geliştirilmiş ve ekonomik ya da sosyal değer taşıyan çözümlerin üretilmesi olarak tanımlanıyor. I. Sanayi Devrimi’nden - 18.Yüzyıldan bu yana, ülkelerin rekabetçiliklerinin büyük ölçüde teknolojiyi üretebilme, etkin bir şekilde kullanabilme ve teknolojiye dayalı yeni çözümler geliştirebilme yetkinliklerine bağlı olduğu görülüyor. Fakat özellikle 1990’lardan itibaren ABD, Japonya, Güney Kore, İsveç, Finlandiya gibi ülkelerin teknoloji yönetimi ve inovasyon geliştirme konularına verdikleri büyük önem ve Ar-Ge’ye yaptıkları yatırımlar, rekabetçiliklerine ve çeşitli sektörlerde yakalamış oldukları büyük başarıya ve lider konuma doğrudan yansıyor.
2000’li yıllarda yürütülen çalışmalara baktığımızda da, OECD raporlarının tamamen inovasyon odaklı olduğunu ve çeşitli ülkelerin inovasyon politikalarının incelenmesine yönelindiğini görüyoruz. 2006 yılından başlayarak, 12 ülkenin inovasyon politikalarının gözden geçirildiği raporlarda, her ülkenin özgün koşulları irdelenmekte, inovasyon yaratmada devletin rolü üzerine odaklanılmakta ve her ülkenin inovasyon performansını iyileştirilebilmesi için yapması gerekenler, eğitim de dahil olmak üzere, somut öneriler şeklinde sıralanıyor. Geçen yıl, Mayıs 2010 tarihinde açıklanan “OECD İnovasyon Stratejisi” başlıklı çalışmada, inovasyonun kalkınmadaki rolüne odaklanılmakta ve bütünsel bir kalkınma gündeminin önemli bir parçası olması gerektiği vurgulanarak, “inovasyon en gelişmiş ülkelerden en azgelişmiş ülkelere kadar ekonomik büyümeyi sağlamakta ve yeni işler yaratmakta çok önemlidir” deniyor. Yani, OECD İnovasyon Stratejisi, sadece global dünyada rekabet edebilmek için değil, son yıllarda dünya ekonomisinin en temel sorunları olarak kabul edilen ekonomik büyümeyi, kalkınmayı sağlamak ve istihdamı artırmak için de inovasyonu bir çare olarak işaret ediyor. Buna paralel olarak da, bu sene Avrupa Komisyonu’nda “Büyüme için Inovasyon Bürosu” oluşturuldu.
Mikro ölçekte baktığımızda da, firmaların rekabet güçlerini oluşturan en önemli özelliklerden birinin inovasyon üretebilme kabiliyetlerinin olduğu görülüyor. Apple, Microsoft, Google, EBay, Facebook gibi marka değeri en yüksek şirketlerin entellektüel sermayeleri, fiziki sermayelerinden çok daha yüksek. Bu şirketlere değer katan en önemli faktörler; sahip oldukları insan kaynakları, kurumsal inovasyon kültürü, bilgiyi üretebilme ve yönetebilme yetkinlikleridir.
Günümüzdeki gelişmeler böyle iken, Türkiye’deki duruma baktığımızda; Dünya Ekonomik Forumu tarafından her yıl yayınlanmakta olan “Küresel Rekabetçilik Endeksi” Raporuna göre, Türkiye’nin 2011-2012’de Küresel Rekabetçilik Endeksini oluşturan 12 bileşenden 5’inde ortalamanın altında bir değere sahip olduğu görülüyor. Bu bileşenlerden biri de inovasyondur. İnovasyon bileşeninde Türkiye’nin bu yıl tüm ülkeler içindeki konumu 2 basamak geriledi. Türkiye’nin inovasyon bileşeninde özellikle “patent” “entelektüel sermayenin korunumu” ve “Ar-Ge’ye yapılan şirket harcamaları” değişkenlerinde oldukça geride olduğu gözleniyor. Bunun anlamı, Türkiye’nin halen “ithal eden, ithal teknoloji ile üretim yapan” bir ülke konumunda olduğudur. Ancak düşük maliyetli üretim yapmaya dayalı rekabet stratejisi, gelişmiş ülke ekonomileri ile rekabet etmede artık yeterli olamamakta. Kısacası, Türkiye’de teknoloji ve inovasyon üreten bir ülke olma aşamasına geçilmediği ve sadece bir üretim üssü olarak kalındığı, başka bir deyişle teknolojik inovasyonda yetkinlik kazanılamadığı sürece, Türkiye’nin katma değer yaratılmasındaki payının giderek azalacağı, rekabet gücünü başka ülkelere kaptıracağı, yani dünya pazarlarında bir geleceğinin olamayacağı çok açık. Dolayısıyla ulusal rekabet stratejimizin;
Katma değeri yüksek üretime, inovasyona, tasarıma ve markalaşmaya önem verecek şekilde oluşturulması bir zorunluluk haline geldi. Nitekim, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK) 21. Toplantısı’nda kabul edilen Türkiye’nin “Bilim, Teknoloji ve Yenilik” Vizyonu; “ürettiği bilgi ve geliştirdiği teknolojileri, ülke ve insanlığın yararına yenilikçi ürün, süreç ve hizmetlere dönüştürebilen Türkiye”dir.Bu bağlamda da ülkemizde yapılan çalışmaların biraraya getirilmesi ve dünya ölçeğindeki çalışmalarla buluşturulması,bilgi,yenilik ve teknoloji paylaşımında bulunulması amacıyla bir dizi çalışma ve tanıtım projeleri olması yönünde fikir birliği oluşmuştur.
İNOVASYON TÜRKİYE 2012 Türkiye’de üretilen ve patenti alınan yenilikçi teknoloji ve buluşların en seçkin örneklerinin sergilendiği İNOVASYON TÜRKİYE FUARI, 01-04 Kasım 2012 tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenlendi. Toplamda 8.152 m2’lik alanda 588 yenilikçi teknolojik proje, ürün, patent ve buluş; yatırımcısıyla, çözüm ortağıyla,büyük şirketlerin CEO’ları,yöneticileri, yabancı ve yerli yatırımcı işadamları, medya ve meraklılardan oluşan toplam 9.826 kişi ziyaret etti. Fuarı ziyaret eden öğrenci sayısı ise 2.454 oldu.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Türk Patent Enstitüsü, TÜBİTAK, KOSGEB, TSE, kalkınma ajansları, teknoparklar ve çeşitli üniversitelerin destekleriyle Türkiye’nin teknoloji üreten yüzü görücüye çıktı.
2.İNOVASYON TÜRKİYE FUARI 24-27 EKİM 2013’TE
24-27 Ekim 2013 tarihleri arasında yine İstanbul Fuar Merkezi’nde ziyaretçilerine kapılarını açacak, 2013’te uluslararası kimliğiyle büyüyerek, dünyanın birçok ülkesinden katılımlarla,şimdiden alanında dünyanın en önemli organizasyonlarından biri haline gelmeye başladı.
2013’te fuarla paralel olarak, İNOVASYON HAFTASI ve İNOVASYON TÜRKİYE KONGRESİ düzenlenecek.
İNOVASYON TÜRKİYE 2013’te ULUSLARARASI KATILIMCILARINI AĞIRLAYACAK
Çeşitli ülkelerden gelecek katılımcılarla ilgili olarak ülke/kurum ölçeğinde anlaşmalar gerçekleştirildi. Bu anlaşmalarla, İNOVASYON TÜRKİYE FUARI hemen ikinci senesinde uluslararası fuar kimliğini kazanmış olacak.
İNOVASYON TÜRKİYE; bakanlığımızın ve ilgili kurumlarımızın işbirliğiyle 2023 Türkiye’si vizyonunun en önemli etkinliklerinden biri haline gelecektir.